Hiç Aklımda Yoktu
Hiç aklımda yoktu aslında, durup dururken Beyoğlu’nda dolaşmak istedim.
Hava sıcaktı, yapış yapıştı. “Saçmalama, bu havada olacak şey değil” dediğimde çoktan yola koyulmuştum bile.
İstiklal Caddesi’nin başına geldiğimde beni buraya çağıranın ne olduğunu hala bilmiyordum.
Sıcaktan ve aşırı nemden olsa gerek Beyoğlu’nun o bildiğimiz kalabalığı yoktu. Herkes kapalı bir yerlere sığınmıştı anlaşılan.
Galatasaray’a doğru yürürken Beyoğlu’yla tanıştığım günleri anımsadım.
70’li yıllardı. Biz zamanımızın çoğunu Laleli, Beyazıt, Cağaloğlu’nda geçirirdik. Taksim’e yürüyüş ve mitinglere katılmak için, Beyoğlu’na da tiyatro ya da sinemaya gitmek için çıkardık.
Tiyatroların, sinemaların önünde kuyruklar olurdu hep.
O sıralarda İstanbul’un işgali ve Pera’yla ilgili bir kitap okuyordum. Birden Pera’yı, Beyoğlu’nu karış karış dolaşmak için dayanılmaz bir istek duydum. Arkadaşlarımla paylaştım bu duygumu. Gördüm ki, herkesin kafasında bin yıldır anlatılanlardan süzdüğü bir Beyoğlu masalı var. Ve herkes kendi masalının izini sürmek istiyor.
Ve ertesi gün düştük yola. Beyoğlu’nu, Pera’yı sokak sokak dolaştık, Agatha Christi’ye, Hemingway’e, Franz List’e, Knut Hamsun’a, Andersen’e, Simenon’a rastladık yollarda.
Ertesi gün Degüstasyon’a, Meserret’e, Rejans’a, Cumhuriyet’e, Nisuaz’a, Lambo’nun Meyhanesine gittik bir bir.
Biz oralarda Ahmet Rasim’in, Yahya Kemal’in, Yakup Kadri, Tanpınar, Ercüment Ekrem Talu’nun izlerini arıyorduk özleyerek.
İçinde bu mekanların adı geçen şiirlerden dizeler okuyup, bu mekanlarda yaşanmış olaylardan bildiklerimizi, duyup, okuduklarımızı anlatıyorduk birbirimize.
Beyoğlu’nu sokak sokak, meyhane meyhane, onlarla birlikte dolaşıyorduk.
Lambo’nun Meyhanesinde rakısı ve bir tabak çirozuyla Orhan Veli’yi görür gibiydik. Yollarda Haldun Taner’le, Nazım’la dolaşıyor, İstiklal Caddesi’nde sabaha karşı bir çöpçüye o gece yazdığı şiirini okuyan Cahit Irgat’ın sesini duyuyorduk.
Bunları düşünerek yürürken beni buraya çağıran şeyin ne olduğunu bulmuştum.
Ben, yirmi dört yıl önce arkadaşlarımla birlikte Beyoğlu’nu dolaşırken hissettiklerimin peşine düşmüştüm.
Aslında Beyoğlu, Beyoğlu’ydu.
Saydığım bütün mekanlar duruyordu. Tramvay bile duruyordu. Eskisinden çok sinema, eskisinden çok kitapevi, eskisinden çok sergi, gösteri, eskisinden çok insan vardı.
Yani her şey eskisinden daha fazlasıyla vardı.
Peki ama ne eksikti…
YAVUZ ÖZKAN
NOKTA (9 – 15 Ağustos 2004; Sayı: 1101)