BASINDA YAVUZ ÖZKAN
MADEN
“Maden, Yeşilçam anlayışına bir müdahaledir.” / Yavuz ÖZKAN
The Mine works well on two levels. It’s a story of mining, that precarious profession offering high movie drama when the expected cave-in takes place. But it is also the chronicle of a strike, a necessary measure a group of miners take to prevent such disasters from happening again after a series of accidents point to the worst. The leader of the strike is politically motivated individual, whose ability to sway his colleagues and impress them with his moral coral courage causes the mine bosses to fear him. At the same time, one of the workers in the provincial town is attracted to a girl working in a travelling carnival, and she, in turn, longs for something more than to be pawed by the carnival’s usual clientele. The sub-plot about this married man’s wish to escape reality mirrors certain social conditions in Turkey very accurately. The climatic sequence in the mine is a solid piece of ‘documentary’ fiction in the vein of Joris Ivens and G.W. Pabst, bearing witness to the amount of time that Özkan spent researching his subject.
Ron HOLLOWAY, VARIETY
Bu film Türk sinemasında bir dönemi haberliyor sanıyorum: Türk seyircisinin politik sinemaya alışması yönünde bir adım. Yönetmen bu alışmayı kolaylaştırmak için gösteriyle ideolojiyi karma biçimde kullanmış sanırım. Dolaysız politik sinemaya geçmek için aşılması gerekli bir dönemdir bu: politik düşünceyi, , bir gösteri sineması kalıpları içinde (bu filmde göçük ve oradan kurtulma bölümleri) verme zorunluğu vardır başta. Maden bu ikilemi bir hayli başarıyla çözümlemiş, ancak başarı görüntüsüyle seyirciyi rahatlatmamak, ilerki filmlerde yine sorular sormak, yanıtlar aramak gerekir. Maden bir başlangıçtır.
Marcel MARTIN, ECRAN Dergisi eleştirmeni
Bu film Türk sinemasının biraz tanıdığım bugünkü genel yapısı içinde, bazı İtalyan filmlerinin Neo-Realismo döneminin başında oynadığı rolü oynayabilir; bir özgürlük patlamasını getirebilir.Önemli olan Türk sinemasının geleceği olduğuna göre, Maden’in bir akımın, bir modanın başlangıcı olmasından çok, kendisini aşacak bir sinema içinde bir dönüm noktası olarak kalacağını umarım.
Umberto ROSSI, UNITA yazarı
… Özkan, öncelikle sinemamızda ilk kez bir “kitle filmi” yapmış: madeni, işçileri iyi tanımak, tüm maden çalışanları kadrosunu bir film için seferber edebilmek gibi olağanüstü bir olanağı çok iyi kullanmış…
Atilla DORSAY
… Maden oldukça tutarlı, temiz bir çalışma. Her şeyden önce bir adım ve ciddi sorunları, tartışmaları da arkasında getirebilecek düzeyde bir adım…
Selim İLERİ
… Maden, gerçekten sinemamızda “yeni bir dönemi haberleyen” gerçekçi ve sarsıcı, yalın bir yapıt…
MİLLİYET SANAT
Maden, Geceyarısı Ekspresi’ne verilmiş en güzel cevaptır. Türk insanının gerçek yüzünü bu filmle tanıdım.
Julie CHRISTIE
… “Türk Sinemasını Yılmaz Güney’in filmlerinden ve “Otobüs” filminden tanıyordum. Maden’i de gördükten sonra, ilk kez içimde Üçüncü Dünya ülkeleri sinemasına ilişkin umut doğdu. Üçüncü Dünya sinemasının sonsuz malzemesi, konusu vardı ama sinema dili zayıftı. Sizin filminiz bu geleneği bozdu… “Maden” yürekli, sanatsal açıdan çok olumlu, çarpıcı, ulusal nitelikleri olan bir film. Üstelik hiç mi hiç ödün vermeden, en sağlam bir biçimde ayakları yere basan bir film.”
Mustafa DERVİŞ – Mısırlı sinema eleştirmeni
“Maden” filmi, dramaturjisinin tüm eksiklerine karşın, cesaretli bir film. Hani nerdeyse belgesel nitelikte. Aynı konuyu işleyen çok film çekildi bugüne dek, ancak hiçbiri bence bu denli çarpıcı olmadı. Bu film için şematik diyenler çıktı. Ancak yaşamda da şematik davranışlara yer verdiğimiz unutuluyor nedense… Dramaturjiye getireceğim tek eleştiri, işçilerin ansızın biçimlenmesi…”
Ruta SADOUL – Fransız Sinematek Yönetim Kurulu Üyesi
… Her film kendi gerçeğini yansıtır. Aramızda “Fırat’ın Cinleri”ni “Maden”e yeğleyenler oldu. Ancak, “Maden” çok işlenmiş bir konunun olağanüstü özgün bir biçimde ele alınışı ve ortaya koyuluşuydu. Filmin söyleyecek bir sözü vardı ve bu sözü seyirciyi sıkmadan verdi. Politik içeriği olan ya da doğrudan grev üzerine yapılmış filmler arasında böylesine güçlü olanına az rastlanır…
Ken WLASHIN – İngiliz Ulusal Sinema Kurumu Yöneticisi
… Maden ikna edici bir film. Yaşamın, sorunun içine girmiş… Olağanüstü başarılı sahneler var…
Marin PARAIANU – Romen film arşivi yöneticisi
DEMİR YOL
… Demiryol, Türkiye’de yaşanan politik olaylara dolaylı değil doğrudan doğruya eğilen ve bir çok yaşamsal konuya yürekli biçimde el atan bir film olma özelliğini taşıyor. Bu özellik hele yaşadığımız ortamda filme büyük özellik kazandırıyor, ve Demiryol politik sinema tarihimiz içindeki yerini şimdiden almış bulunuyor…
Atilla DORSAY
… Demiryol, Türkiye’de sürüp giden kargaşadan, toplumsal çalkantılardan, sınıfsal savaşımdan ilginç ve canlı bir kesit getiriyor…
CUMHURİYET
BÜYÜK YALNIZLIK
… Bu sürpriz her şeyden evvel Sezen Aksu’nun olağanüstü başarılı oyunu ve Yavuz Özkan’ın gerek duyarlılık, gerek teknik olarak çok başarılı ve diğer filmleriyle kıyaslanamayacak kadar yetkin rejisinden kaynaklanıyordu.
Yavuz Özkan bu filmdeki başarısıyla galiba kendi yolunu buldu. Şimdiye kadar toplumsal sorunlara ve toplum içindeki birey sorunlarına eğilen Özkan, bu bireysel psikoloji temelli filmdeki başarısını diğer filmlerinde elde edememişti. Aslında sanatsal açıdan daha zor olan ve gerçek bir sanatsal yetkinlik gerektiren bu tür filmler, Yavuz Özkan’ın üzerinde yürümesi gereken üslubunu gösteriyor galiba…
İbrahim KARAMEHMET
…Yavuz Özkan iki popüler ismin desteğiyle çektiği “Büyük Yalnızlıkta”, “Film Bitti”deki temasını başka bir açıdan yineliyor. Birbirlerini sevdikleri halde, insani zaaflar, gündelik kaprisler, küçük burjuva halet-i ruhiyesi nedeniyle aşkı, mutluluğu ıskalayan bir çifti anlatıyor. Özkan, özenle oluşturulmuş çerçevelerle bel plandan sokuyor kamerasını, bu iki insanın her şeyden soyutlanmış, yadırgatıcı dünyasına… Bazen pikaptan yükselen bir klasik müzik bazen Onno Tunç’un yumuşak elektronik müziği, Ertunç Şenkay’ın başarılı resimlerine eşlik ediyor. Özkan, müzikten, görüntüden ve stilize edilmiş mizansenlerden maksimum düzeyde yararlanarak kendine has estetik dünyasını itinayla kuruyor…
Mehmet AÇAR, SOKAK
ATEŞ ÜSTÜNDE YÜRÜMEK
… Ertunç Şenkay ve Pierre Novion’un görüntüleri, yer yer harikulade. Feshane olağanüstü bir mekan. Müzik, dediğimiz gibi, Gabrielistik’ti ve hoştu. Semiha Berksoy’u izlemek bir zevk. Nice ödüllere…
NOKTA
… Ateş Üsünde Yürümek, ilginç ve sinemamız için değişik bir film. Görsel açıdan oldukça başarılı, giderek yüksek düzeyde bir başarı söz konusu. İnanılarak, üzerinde çalışılarak, özenli çekilmiş bir film. Mesajını ve anlamını temelde ileten, farklılığı göze alan ve büyük ölçüde de başaran bir film…
Sungu ÇAPAN, CUMHURİYET
YENGEÇ SEPETİ
“… Biz unutkan bir toplumuz. Daha dün reddettiklerimizi bugün kurtarıcı gibi görebiliyoruz. Seçim sonuçları bunları düşündürdü bana. Yaşanan bunca maceradan hiç ders almadan günübirlik düşünmeye ve üç adım ötemizdeki karanlığı görmeden yaşamaya devam ediyoruz. Bu noktada bireyin sorgulanması için tartışma açmak gerekir diye düşünüyorum. Bu noktada “Yengeç Sepeti”ni yazdım ve çektim…”
“İnsanların sevgiye, birbirlerine ve paylaşmaya ihtiyaç duyarken neden içlerinde barındırdıkları gizli şiddetle yaşar hale geldiklerini sergilemek istedik….. Eğer bu filmden sonra. Herkes yaşamını bir daha gözden geçirirse, amacımıza büyük ölçüde ulaşmış sayılırız.”
Yavuz ÖZKAN
İKİ KADIN
“… Bir fahişenin tek başına, tüm düzene karşı giriştiği bir gurur savaşını işlemeye çalıştım bu filmde… Tabii bu arada onu engellemeye çalışan sistemi, politikacıları hatta basını bile eleştirdik. Böyle bir olay karşısında toplumun ve düzenin aldığı acımasız tavrı irdelemeye çalıştık…”
Yavuz ÖZKAN
“Yavuz Özkan, nitelikli bir görüntü ve mekan çalışmasından katkı alarak, tutarlı bir anlatım, gergin ve hüzünlü bir ton yakalamış.”
Ali HAKAN
… İki Kadın, Yavuz Özkan sinemasının doruklarından biri. Özkan sinemasal anlamda mükemmel bir dil oluştururken, estetik açıdan da tek kelimeyle olağanüstü! Zuhal Olcay ve Serap Aksoy’un düzeyli birer oyun çıkardıkları “İki Kadın”ı, Yavuz Özkan özenli rejisiyle unutulmaz bir filme dönüştürmüş….”
KADINCA
BİR ERKEĞİN ANATOMİSİ
“… Herkes bir şeylerden şikayet ediyor ama kimsede bunları değiştirmek gibi bir eğilim yok. Toprak hızla ayağımızın altından kayıyor. Bunu herkes fark ettiğinde çok geç kalınmış olacak. Ben bunu tartışmaya açmak istedim…”
Yavuz ÖZKAN
… Bazı filmler vardır, sinemadan çıkınca, gerçeğin rüzgarı yüzünüze vurur “Ah keşke hayatı filmdeki gibi olsa, film hiç bitmeseydi! dersiniz… Ama Yavuz Özkan’ın “Bir Erkeğin Anatomisi”ni seyredip çıkınca, dışarısı ile içerisinin aynı olduğunu görüyorsunuz. Yavuz Özkan’ın filmi ne zaman çevirmeye başladığını bilmeseniz “Susurluk’tan sonra alelacele çevrilmiş bir film” diyebilirsiniz…
Hasan PULUR, MİLLİYET
… Film bir erkeğin anatomisi olmaktan çıkıp, bir toplumun anatomisine dönüşürken, sistemin bireyi belirlediği ve bireye fazla hareket sahası bırakmadığı fikrine götürüyor insanı…
Zeynep ARIKANLI, RADİKAL