Yalnız Değiliz

“Prens Andrey hayatı boyunca Napolyon’la savaşacağını onu yeneceğini ve yeryüzünün en büyüğü olacağı günü hayal etmişti. Sonunda o an gelip çattı. Ordularının başında çılgınca at sürüyordu. Müthiş bir sevinç duyuyordu içinde. Ve birden her şey karardı. Amansız bir kurşun gecenin karanlığında gelip onu bulmuş, atının üstünden hendeklere savurmuştu.  Ordusu uzaklaşmış, savaşın o canhıraş sesi kaybolup gitmişti. Uçsuz bucaksız bozkırda müthiş bir sessizlik haykırıyordu.  Yıldızları gördü o an. Hiç kıpırdamadan uzun uzun baktı yıldızlara. Bir anda Napolyon,  zafer, yeryüzünde tek ve en büyük olma isteği silindi gitti. Derin bir nefes aldı. İnanılmaz bir huzur duydu içinde. Her şeyi ne kadar da unutmuşuz meğer diye geçirdi içinden.”

Prens Andrey’in vurulduğu an böyle miydi, değil miydi tam olarak hatırlamıyorum. Büyük bir ihtimalle böyle değildi. Ama o sahnenin bende bıraktığı iz tamı tamına böyleydi ya da ben o sahneyi tamı tamına böyle hatırlamak istiyordum. Kitap elimi uzatsam ulaşabileceğim bir yerde duruyordu ama açıp bakmadım.

Aslında yazımı yazmak için masama oturduğumda ne Tolstoy ne Savaş ve Barış ne de Prens Andrey vardı aklımda. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı düşünüyordum. Doğrusu biraz hüzünlendim. Bu hüzünden kurtulmalıydım.Çünkü hüzün keder getirir, karamsarlık, umutsuzluk getirir.  Umutsuzluksa insanı çürütür.

Güzel şeyler düşünmeye başladım. Şimdi dedim, şimdi, şu an dünyanın bir yerlerinde bir bilim adamı insanlığın mutluluğu için bir şeyler yapmaya çalışıyordur. Bir felsefeci, dehasını insanlığa adamış 17 yaşında bir matematikçi yada birileri insanlık için bir şeyler yapıyordur.

Yine dünyanın bir yerlerinde kansere çare arayan bir hekim, adalet duygusunu hiç kaybetmeyen bir yargıç mutlaka vardır.

Bir yerlerde yüz metreyi 9.90’ın altında koşmaya çalışan bir atlet, eşsiz desenler yaratmak için göz nuru döken bir kumaş boyacısı, büyüleyici bir film yapabilmek için geceleri gözüne uyku girmeyen bir yönetmen, bir ressam, bir şair, bir kompozitör vardır diye düşündüm. Bütün kederim uçtu gitti. İçim aydınlandı. Yalnız değiliz dedim kendi kendime. Korkacak bir şey yok.

İşte o sıra aklıma geldi Prens Andrey. Bütün hayatını dünyada  tek ve en büyük olabilmenin esareti altında yaşamış olan Andrey bile sonunda yıldızları görmüştü.

Kıpırdamadan yıldızlara bakıyordu. Derin bir nefes aldı. İnanılmaz  bir huzur duydu içinde.

YAVUZ ÖZKAN

NOKTA (3 – 9 Mayıs 2004; Sayı: 1087)