Hasan Usta’nın Gökkuşağı 2
… Ayağı ile tahta pedala bastı. Tezgahın üstündeki saksı dönmeye başladı. Hızını bulunca Hasan usta parmak kalınlığındaki fırçayı önce suya sonra da boyaya batırdı. Saksının üst boğumuna turuncu bir kuşak attı. “Bak” dedi, “bu güneşin rengi”.
Kırmızı, sarı, mor geldi ardından. En son griyi çizdi. Geriye çekildi. Hala aynı hızla dönen saksıya baktı.
Kendi yarattığı gökkuşağını seyrediyordu.
Ayağını pedaldan çekti. Tezgah yavaşladı ve durdu.
Hasan Usta saksıyı aldı yanda ham ağaçtan yapılmış ahşap masaya götürdü.
Masanın üstünde daha önce boyanmış bir dolu saksı vardı.
Saksıların gelişigüzel konmadığını fark ettim.
Dört sıra yapılmıştı. Birinci sırada 9 saksı vardı. İkinci sırada 10, üçüncüde 11, dördüncüde 12.
Hasan Usta biraz çapraza çekildi. Onun baktığı yerden ben de baktım. Bütün saksılar görünüyordu oradan. Renkler birbirine ekleniyor geriye doğru uzanıyor. Birbirine karışıyor, saksıların üzerinde uçuşuyordu.
Masa pencerenin önünde duruyordu. Geride kızıl ağaçların dallarının arasından güneş ışıkları sızıyordu. Rüzgar estiğinde çizgiler halinde sızan ışıklar kırılıyor, sanki ağaçların arasında oynaşıyorlardı. Ağaçların arasından parça parça göl görünüyordu.
Bir tren geçti o sıra. Masa titremeye başladı. Üstündeki saksılar da. Saksıların üstündeki renkler de titriyordu.
Bu adamın derdi saksı yapmak değil diye düşündüm. O, insanlara gökkuşağı dağıtmak istiyor.
Hasan Usta döndü tezgahının başına oturdu, yüzü aydınlıktı. Işıl ışıldı. Hayata öyle bakıyordu. Aç mıyım diye sordu bana, “tokum” dedim. “Çay ister misin?” dedi, “istemem” dedim. Çayla, kahveyle, yemekle o anın büyüsünün bozulmasını istemiyordum.
Hasan Usta “Biraz da sen anlat bakalım” dedi o sıra. Kendisi söyleyeceğini söylemişti.
Şimdi ben bu adama ne anlatacaktım?
Cemal Süreyya’nın “Bana yağmuru anlatma şair, yağdır” dizeleri geldi aklıma. Onu söyledim apansız.
Hasan Usta gülümsedi. Başını evet anlamında birkaç kere salladı.
Sonra taze çamur alıp tezgaha koydu. Pedala bastı. Tabla dönmeye başladı.
Az önce bir toprak halinde duran çamur Hasan Usta’nın kocaman elleri arasında saksı olacaktı. Sonra üstüne gökkuşağı yapılacaktı.
Ve içine çok güzel çiçekler dikilecekti.
YAVUZ ÖZKAN
NOKTA (2 – 8 Ağustos 2004; Sayı: 1100)