Çocuklar Şarkı Söylüyordu
Bu sabah yine sevinçle uyandım. Duş muş, giyinmek, miyinmek. Aralarda o gün hangi şarkı takılmışsa dilime, onu söylüyor, sözlerini bilmediğim yerlerini ıslıkla tamamlıyordum. Gazetelere bir göz attım. Her biri sekiz sütunla üstüme üstüme geldiler. Hiç ürkmedim. Pencereden dışarıya baktım, erik ağaçlarından hayat fışkırıyordu. Karşı evlerin balkonlarındaki sardunyalar çıldırmıştı. Yan taraftaki ilkokulun bahçesinden çocuk sesleri geliyordu. Şarkı söylüyorlardı. Şarkının sözlerini ayırt edemedim. Yeryüzünün en muhteşem korosu gibi geldi bana. Bu ses erik ağaçlarının çiçeklerinde, balkonlardaki sardunyaların üstünde dolaşıyordu bir bir. Hafif bir rüzgar çıktı. Çiçekler bir sağa bir sola ahenkle sallanmaya başladılar.Sanki şarkıya eşlik ediyorlardı. Çocukları görmüyordum ama onlarında el ele tutuştuklarını ve şarkılarını tıpkı çiçekler gibi bir sağa bir sola sallanarak söylediklerini düşündüm. “Tamam” dedim, “tamam, gidip yazımı yazayım.” Yola koyuldum. Bütün trafik lambaları kırmızıdaydı. Vız gelir dedim kendi kendime.
O sırada taksinin radyosunda haberler başladı. Artık insanlığa dair hiçbir filozofisi olmayan bir dünyadan haberler veriliyordu. Radyoyu dinledikçe dünyanın bir öküzün boynuzlarının üstünde durmadığından adım gibi emin oldum. Dünyamız uluslararası para ve enformasyon piyasalarının, yerel piyasaların, hisse senetlerinin, lotların üstünde duruyordu. Nerede duruyorsa dursun dedim kendi kendime, biz de bu dünyanın üstünde yaşıyoruz. Bu durumda ne yapmamız gerekir ona bakmalıyız diye düşünürken o an insanlık tarihinin olağanüstü zenginliği geldi aklıma. İnsanlığın bu göz kamaştırıcı mirastan biriktirdikleriyle bu krizi de atlatabileceğine dair umutlar yeşermeye başladı içimde. Biraz rahatladım ama hala bu kuşatmanın nasıl kırılabileceğine dair bir cevabım yoktu.
Yol açıldı. Bir sonraki kavşakta yine kırmızıya takıldık. Sağ taraftaki çiçekçiler tezgahlarını çoktan açmışlardı. Margaritler, papatyalar, hüsnüyusuflar, meydanda uçuşan güvercinler, araçlar, klakson sesleri, yayaların sabah telaşı… Hayat bir nabız gibi atmaya başlamıştı her yerde.
Ben hala cevabı arıyordum. Az önce şarkı söyleyen çocuklar geldi aklıma. O zaman daha fazla sorumluluk almalıyız diye düşündüm. Belki de yeniden, hiçbir şeyden yola çıkmamak üstüne heyecan verici bir başlangıç yapmalıyız.
Yol yine açıldı. Artık kırmızıya takılmayalım dedim şoföre, kaybedecek zamanımız yok. Ofise geldim. Günaydın, falan filandan sonra bürodaki çocuklara gelin bakalım biraz konuşalım sizinle dedim. Dünyanın halinden, hayata karşı sorumluluklarımızdan konuştuk. Giderek kendi alanımızda yeni akımların şekillenmesi, gelecek hayallerin oluşturulması ve bunların toplumla buluşturulması için ne yapmamız gerektiğini tartışmaya başladık…
YAVUZ ÖZKAN
NOKTA (12-18 Nisan 2004; Sayı: 1084)
English
” />